Canlı sohbete katılmak, haber, uzman görüşü ve piyasa sinyallerini anında almak için TELEGRAM, TWITTER, FACEBOOK, INSTAGRAM’dan bizi takip edin.
ABD, 33 trilyon dolarlık ulusal borcunun yalnızca faizlerini ödemek için her gün 4 milyar dolar harcıyor. Bu, saat başı 166 milyon dolar, dakika başı 2,7 milyon dolar ve saniyede 45.000 dolarlık bir maliyete denk geliyor.
Bu çarpıcı rakam, ABD’nin finansal durumunun ne kadar kritik olduğunu ortaya koyuyor. Kontrolsüz harcamalar, ABD’nin borç-GSYİH oranını %121’e çıkardı; bu oran, II. Dünya Savaşı sırasında bile görülmemiş bir seviyede. Karşılaştırmak gerekirse, 2008’deki Büyük Durgunluk döneminde bu oran yalnızca %60’tı.
2020’den bu yana, ABD borcuna 13 trilyon dolar ekledi. Bu, beş yıldan kısa bir sürede %57’lik bir artış anlamına geliyor. 2025 yaklaştıkça, tahmin piyasaları, Hükümet Verimliliği Departmanı’nın (D.O.G.E.) federal harcamalardan 250 milyar dolar kesme olasılığını %36 olarak değerlendiriyor. Ancak bu bile devasa açık sorununu çözmeye yetmeyecek.
Doların Küresel Finans Üzerindeki Hakimiyeti
Tüm bu finansal kaosa rağmen, dolar hâlâ gücünü koruyor. Yıllardır doların düşüşü hakkında uyarılar yapılsa da, küresel finansın vazgeçilmez para birimi olarak konumunu sürdürüyor.
- Küresel rezervlerin %60’ından fazlası dolarda tutuluyor.
- Tüm döviz işlemlerinin yaklaşık %90’ı dolarla gerçekleştiriliyor.
- Uluslararası ticaret faturalarının çoğu dolar cinsinden hazırlanıyor.
Euro ve Çin yuanı gibi diğer para birimleri doları tahtından indirmeye çalıştı, ancak bu para birimlerinin doların sunduğu likidite ve güvene ulaşamadığı görülüyor.
Çin yuanı, küresel işlemlerin yalnızca küçük bir kısmını oluşturuyor ve Pekin’in sıkı kontrolü nedeniyle serbestçe akamıyor. Euro ise güçlü bir başlangıç yapsa da, euro bölgesinde yaşanan borç krizleriyle güven kaybetti.
Bu durum, doları küresel finansal sistemde vazgeçilmez bir hale getiriyor. ABD, başka bir ülkeyi iflasa sürükleyecek borç seviyelerinde bile düşük maliyetle borçlanmaya devam edebiliyor. Ancak bu durum sonsuza kadar sürebilir mi?
Borç: Avantaj mı, Bedel mi?
ABD, uzun yıllardır ekonomistlerin “aşırı ayrıcalık” olarak adlandırdığı bir durumdan faydalanıyor. Dünya, ABD’nin borçlarını ödeyeceğine güvendiği için yatırımcılar, ne kadar borçlanırsa borçlansın ABD Hazine tahvillerini satın almayı sürdürüyor.
Bu durum, Washington’a savaşlar, teşvik paketleri ve sağlık krizleri için trilyonlarca dolar borçlanma imkânı tanıdı. Ancak bu güven sınırsız değil.
- Barack Obama, harcamaları dizginlemek için bir bütçe komitesi kurmuştu, ancak bu çabalar sonuçsuz kaldı.
- Donald Trump, doları “hem çok güçlü hem de çok zayıf” olarak nitelendirirken, devasa vergi indirimleriyle borcu daha da artırdı.
- Joe Biden, pandemi dönemindeki harcama paketleriyle borca trilyonlarca dolar daha ekledi.
Uzun vadeli bir strateji ise hâlâ yok.
Doların En Büyük Düşmanı ABD Mi?
ABD politikalarını eleştiren ülkeler bile dolara bağımlı. Örneğin Çin, “doları devre dışı bırakma” planlarından bahsetse de, hâlâ yatırımcı çekmek için dolar cinsinden tahvil ihraç ediyor. Suudi Arabistan ise geçtiğimiz günlerde 2 milyar dolarlık dolar tahvili sattı.
Ancak bu, doların hakimiyetinin olumlu bir şey olduğu anlamına gelmiyor. Doların küresel üstünlüğü, ABD’nin kriz yaratmadan para basmasına ve borçlanmasına olanak tanıyor.
Bu durum, tehlikeli bir döngüye yol açıyor: Washington, borçlanmaya devam ediyor çünkü buna gücü yetiyor; dünya ise daha iyi bir alternatif olmadığı için bunu desteklemeye devam ediyor.
Doların Geleceği
Doların çöküşü değil, düşüşünü tetikleyebilecek faktörler asıl soru işaretini oluşturuyor. Bazı ekonomistler, ABD’nin aşırı yaptırımları gibi politikalarının, ülkeleri alternatifler aramaya itebileceğini savunuyor. Eğer ABD bu konuda aşırıya kaçarsa, doların yerini alabilecek bir para birimi arayışı hızlanabilir.
Doların geleceği, Amerika’nın kendi politikalarına bağlı gibi görünüyor. Ancak bu oyunun ne kadar daha sürdürülebileceği büyük bir bilinmez olarak kalıyor.